14
Temmuz’da Twitter hesabımda AYM’nin 15 yaş altna yönelik her cinsel davranışın
cinsel istismar sayılacağı hükmünü iptal ettiğine dair bir görsel paylaşmıştım.
Konu hakkında yorum yapmadım zira yıllardır, küçücük zihinlerin tecavüze rıza
gösterebileceği zırvasıyla sürekli olarak karşılaşıyordum. İstismar sayılmış ya
da sayılmamış pek farketmiyordu, bu topraklarda istismar eden her zaman
kurtulacak bir yol buluyordu. Bu topraklar, kuraklakmış; onun gibi bereket
simgesi olan kadını da yok etmeye çalışıyordu.
Bugün 27
Temmuz, Resmi Gazete’de Cinsel
Dokunulmazlığa Karşı Suçlarda Hükümlü Olanlara Uygulanacak Tedavi ve Diğer
Yükümlülükler Hakkında Yönetmelik yayımlanmış durumda.
Aktif
olarak yazdığım dönemde hadım cezasını onlarca kez tartışmış, bu konuya olan
tutumum yüzünden birçok kez eleştirilmiştim. Resmi Gazete’deki bildiriyi
öğrendiğim andan itibaren içine dahil olduğum tartışmada da aynı tutumla
karşılaştım. Müsaadenizle, ben bu yasadan “Hadım yasası” olarak değil de,
cinsel dokunulmazlığa karşı suçlar yüzünden ceza almış bireyler için
hazırlanmış tedavi programı olarak bahsedeceğim zira ne bildiride ne de
başlıkta hadım kelimesi geçiyor ve ben bu kelimeyi kullanmayı son derece
gereksiz buluyorum. Ortada olmayan bir şeyi tartışmak ya da bir delinin kuyuya
attığı taşı çıkartmaya çalışmak aynı gereksizlikte.
Haberleri
ve Resmi Gazete’yi okuduğum andan bu yana sosyal medyayı ve çevremin verdiği
tepkileri takip ediyorum. İnsanlar bu olayı sevinçle karşılıyor, içeriği
okumadan –kulaktan dolma bilgilerle etrafta paylaşıyor, bazıları “Koparın
kökünden” diyorlar. Koparın kökünden,
asın, idam edin, yok edin, dünya üzerinden silin. Evet, cinsel suçlar
konusunda ben de en az onlar kadar acımasız olabilirim. Evet, benim de intikam
isteyen, içimdeki öfke ateşinin sönmesini arzulayan bir yanım var ama nereye
kadar kopartacağız, sorusunu sormadan da edemiyorum.
Bizler
kadınla-erkeği aynı ortamda dahi bulundurmaktan uzak duran, tokalaşmayan,
selamlaşmayan, kadınların sadece evde –kocasının ona izin verdiği ölçüde özgür
olabileceğini düşünen zihinlerle aynı toprakları paylaşıyoruz. Karma eğitimi
günah ya da haram sayan insanlarla aynı havayı soluyor, onlara aykırı gelen
düşüncelere saygı duymaktan aciz zihinlerle savaşıyoruz, şimdi sorum sizlere;
yozlaşmış ve sağlamlıktan uzak, eğitimsiz bir toplumda çocuklar yetiştirirken
kaç nesli daha –hadi gerçekten kıt diye kesme olayı geri geldi diyelim -hadım
edeceğiz?
Sadece
erkeklerin kadınlara olan tutumlarından bahsetmiyorum. Kadınların-onlara
benzemeyen kadınlara olan tutumları da bu çerçeve içinde. Topraklarımızda saygı
denen erdemin tozu bile kalmamış durumdayken, biz suçları azaltabileceğimizi,
suçluları caydırabileceğimizi mi umuyoruz? Gerçekten mi? Hastalıklı bir zihni
hadım yöntemiyle yok edeceğimizi düşünmektense, hastalıklı zihinleri nasıl
ortaya çıkardığımızı düşünmek daha mantıklı değil mi?, diyorum ben fakat bir noktada
hep aynı yanlış anlamayla savaşmak zorunda kalıyorum.
“Bugüne
kadar “Tecavüz cezalandırılsın” diye bağıran sen değil miydin?” sorusu. Evet,
cezalandırılsın, cezalandırılmalı da hem de en adil şekilde. Hukukla zerre
alakası olmayan bir insan olarak olanca cehaletimle söyleyebilirim ki; İyi hal
indirimlerinin tecavüzcü ve planlı cinayet işlemiş katiller üzerinde
uygulanmasından hoşnut değilim fakat geri dönülemez cezalar konusunda,
özellikle hadım konusunda bu kadar rahat olamıyorum. Zira işin psikolojik ve
etik yanlarını düşündüğümde , bilhassa psikolojik alanda beni ikileme düşüren
noktalar var.
Bugün
konuştuğum insanlar içinde “Kessinler, ibreti alem için televizyonlarda canlı
yayınlansın” diyenler vardı. Üniversite mezunu, saygın mesleklere sahip olan
insanlardan bahsediyorum. Vahşeti ve şiddeti ellerine geçen her fırsatta
kınayan insanlardan. Aynı insanlar ortaçağdan kalma gibi duran bir coşkuyla
idam/hadım izlemek istiyorlar.
“Bu
durduracak mı sizce?” dedim konuşmanın ortasında, açıklamada hadım kelimesinin
bile geçmediğini belirtme gereği duymadım, kendi hallerindeydiler, öfkelerini
izlemek beni düşündürüyordu ve itiraf etmeliyim ki uzun zamandır insanlar ve
şiddete eğilimleri hakkında böyle uzun uzadıya düşünmemiştim.
“Evet”
sesleri yükseldi. Kimse ilgili belgeyi okumamıştı, görebiliyordum. Kimse eski
kararları hatırlamıyordu. Olası bir durumda bir insanın vücut bütünlüğünün
bozulmasının getireceği psikolojik sonuçlar kimsenin umurunda değildi. İstismar
gibi çirkin bir suça yeltenmiş bir bireyin, daha da çirkinleşebileceği kimse
için ihtimaller dahilinde değildi. İnsan haklarının adı bile geçmiyordu. Hadım,
diyorlardı. İdam, diye bağırdıkları gibi.
Kes
kökten, kesin çözüm.
Peki,
gerçekten çözüm mü?
Yazının
başında sorduğum soruyu yeniden soracağım; bozuk nesiller yetiştirdiğimiz,
cinselliği bastırdığımız sürece ortaya çıkan ve her geçen gün daha da büyüyen
nur topu gibi sapkınlarımızı nereye kadar kökünden keseceğiz? Kaldı ki bu, bir
hadım etme yasası bile değil. Bir tedavi programıdır ve madde 7’de detaylı bir
şekilde açıklanmıştır.
Psikolojik
süreç ya da ilaç tedavisi bu gibi suçlar için yeterli mi? Buna cevap verecek
yeterlilikte değilim fakat yasanın belli başlı kısımlarının – çocuklarla
etkileşim kurabileceği işlerde çalışamama vb.- özellikle hoşuma gittiğini
söyleyebilirim. Bu çocukları sapkınlardan koruyabilecek mi? Bilmiyorum,
korumasını umuyorum. İnsanları korkutmasını umuyorum ama gerçekçi olmamız
gerekirse, hayır korkutmayacak diyebiliyorum. İdam cezası bile suçları
engelleyemezken, tedavinin cinsel istismarı engelleyeceğini düşünürsek fazla
hayalci oluruz.
Maalesef
bu topraklarda yaşayabilmek için hayalleri bir kenara bırakmış olmanız
gerekiyor. O yüzden ben yazının başından beri etrafında dönüp dolaştığım noktaya
geri döneceğim. Nacizane fikrim şu, eğer bu konuda adımlar atılacaksa ilk önce
kadın-erkek ilişkilerinin düzenlenmesi ve buna aile kurumunda başlanması
gerekiyor. Toplumsal cinsiyetin olmadığı bir toplumda, eşitsizlik içinde
büyüyen ve cinsi sınıflandırmalar sayesinde kısıtlanan çocuklar
yetiştirdiğimiz; kadınların kendilerini ikinci sınıf varlık olarak kabul ettiği
ve her türlü zorluğa susarak göğüs germeye çalıştıkları sürece bu tür olaylar
artarak devam edecektir.
Önce,
saygı duymayı ve eşitliği öğrenelim. “Hayır” cevabını kabul edebilen nesiller
yetiştirelim. Erkeklerimize kendilerini dünyanın merkezi sanmayı değil de,
birey olmayı öğretelim ve kadınlarımıza her türlü muameleyi kabul etmek zorunda olmadıklarını, birey olduklarını, hakları olduğunu.
0 oyuncu online:
Yorum Gönder